22 Kasım 2018 Perşembe

ÇÖPÇATAN

ÇÖPÇATAN/BELLA BLACK



HERKESE MERHABA...
Bu kitabı Eskişehir'de düzenlenen kitap fuarından aldım. Kapağı beni benden aldı. Sizce de çok tatlı değil mi? Kitabın yazarını ilk önce yabancı sanmıştım ancak Wattpad yazarı olduğunu öğrendim. Ve gerçekten çok beğenerek okudum. Bence çok etkileyici bir kalemi var umarım kitaplarının devamı gelir.

Kitap Adı:Çöpçatan
Yayın evi:Pay 
Yazar:Bella Black
Sayfa Sayısı:427
Baskı Yılı:2018
Türü:Aşk



Natelie Knight, yirmi altı yaşında, sakar,obur ve bir baltaya sap olamamış.Ama yine de çok eğlenceli biri. Tesadüfen gördüğü bir makalede gözüne çöpçatanlık çarpar ve neden olmasın?‶ der. Bir şekilde şansı yaver giden Natelie'nin  karşına ilk müşterisi çıkar.

Cameron Black, otuz yaşında, o bir CEO. Gayet yakışıklı, adam milyoner ve  kadınlar peşinde ama adam eğlenmelik değil evlenmek birini istiyor.
Ve oldukça ilginç bir şekilde ikili bir araya gelir. Ve Cameron için bir liste hazırlarlar. Natalie ne kadar çok Cameron için uygun eş bulur fakat  Cam her seferinde randevularında bahaneler bularak reddeder. Burada Cam'e gıcık olmamak elde değil ama yine çok tatlı.😂

Zaman geçtikçe birbirlerine daha çok yakınlaşan çiftimiz arasında kıvılcımlar mı?desem yangın mı?desem bilemedim o kadar birbirlerine tutulurlar. Bu aşamada yaptıkları kavgalar, tatlı çekişmeleri, mutluluklarıyla ve gözyaşıyla birbirlerine olan aşkları daha fazla büyüyecektir.

Okurken kahkahalarımın kesilmediğini büyük bir içtenlikle söyleyebilirim. Bu soğuk havalarda içinizi ısıtacak güzellikte bir kitap. Anlatımı çok başarılı, insanı sıkmayan sıkıcı tasvirleriyle boğmuyor. Yeni bir yazar olmasına rağmen romantik komedi de  çok başarılı olduğuna gördüm.Yazarın okuduğum ilk kitabı ancak son olmayacağına eminim.

Bir sonraki kitap da görüşmek üzere.Kendinize çooook iyi bakın... 





24 Ekim 2018 Çarşamba

PAZARTESİ ERKEĞİ


  PAZARTESİ ERKEĞİ/EVA VÖLLER




Herkese Merhabaaaa… 

Yeni bir kitapla karşınızdayım. Çılgınlar gibi kitap okuduğum bu zamanlarda size bol bol yorumlar atacağım.
birkaç kere karşıma çıkan ve okuma şansı bulamadığım kitabı sonunda aldım. Bu kitabın kapağı bana " içeride yemek var aşk daha ne istiyorsun?"dedi. Adını biraz garip bulup "bu nasıl isim canım" diyebilirsiniz. Zira bende dedim, ama anlamını öğrenince de çok ilginç buldum. Anlamı : Maço despot, kıskanç, eski kafalı yani anlayacağınız baya dağ ayılarına genel ad takmışlar.

Ama ben bizim İtalyan şefimiz Fabio'nun ,bunun içine o kadar da girdiğini düşünmüyorum. Daha da uzatmıyorum ve sizi yorumla baş başa bırakıyorum.



Kitap Adı:Pazartesi Erkeği


Yayın evleri: Kyrhos yayınları

Yazar: Eva Völler

Sayfa sayısı:254

Türü:Romantik komedi




"Pardon, benim adım ne, söyleyebilir misiniz?"
"Tabi, senin adın İsabel ve sen benim nişanlımsın."

İnanılır gibi değil, ama bu doğru olabilir: İsabel hafızasını kaybetmişti ve kim olduğu, nereden geldiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Fabio, geleceğin çok yıldızlı bir restoranın sahibi; bir ilah gibi görünmekle kalmayıp yine bir ilah gibi yemek pişirebilmekteydi. İnsan böyle bir nişanlısının olmasına sevinirken, aynı zamanda günün birinde onu hatırlaya bilmeyi de umabilirdi. Ancak bu adam neden kendisine kaba davranırken, baş döndürücü İtalyan çekiciliğini sadece kadın müşterilerine gösteriyordu? Peki kendisi aşçı yardımcısı olmasına rağmen, neden havuç bile doğrayamıyordu? Mafya babası kılıklı adamlar onlardan ne istiyordu?
Parmağında üç kıratlık bir elmas yüzük ve ayağında markalı ayakkabılarla bu kaba İtalyan için tencereleri ovması ve aşçı önlüklerini ütülemesi de neyin nesiydi?

Makarnalar, soslar ve silahlar arasında geçen olaylar, "Kadın Hikayeleri Ödülü" alan yazar Eva Völler'in kaleminden "Pazartesi Erkeği"nde eğlenceli aşk hikayesine dönüşüyor.
(Tanıtım Bülteni)



Bütün olaylar Fabio'nun çok ünlü restoranın yakılmasıyla başladı. Yeni bir yer satın alsa da tam bir virane olan mekanı bir restorana çevirmeye çalışıyor. Bence gayet başarılı oldu.

 İsabel hımm nasıl desen biraz zengin şımarık birisi gibi davranıyor. Kitabımızın ilk bölümlerinde kibirli tavırlarıyla dikkat çekiyor. Ama hafızasını kaybettikten sonra içinden pambuk gibi biri karakter haline geliyor. 

İsabel, nişanlısıyla düğün için kiralaya geldiği restoranın yıkıldı yıkılacak o virane halini görünce tabi haklıda isyanını dile getiriyor. Ama düşünecek olursak kim düğünün yıkılmak üzere gibi gözüken yerde yapmak ister ki? 
 Eh sonuç olarak mekanı beğenmeyen İsabel nişanlısını ararken hiçbir şey beklediği gibi gitmiyor ve sevgilisinden yüzyılın darbesini yiyor haliyle bunu kaldıramıyor ve dengesini kaybederek merdivenlerden yuvarlanıyor. Ve bu kaza ile hafızasını kaybediyor. Bu sırada bizim yakışıklı  şefimizin başı mafya  kuzeni ve eski sevgilisi aynı zamanda kuzenin yeni sevgilisiyle başı belada.

Tam her şey karışmışken bizim başrol kızımız ortaya çıkıyor ve   İtalyan şefi kurtaracak sözler dudaklarından dökülüyor; " Pardon benim adım ne, söyleyebilir misiniz?. " Fabio, bu ayağına gelen fırsatı kaçırmıyor ve ona; "Tabi, senin adın İsabel ve sen benim nişanlımsın.” diyor. İşte macera böyle başlıyor. 

Bol yemekli ve aşk dolu bir kitap ve ben bu kitaba bayıldım. İtalyan yemeklerine de yer veren eserde romantik komedi türünü oldukça güzel bir şekilde yansıtılmıştır. Kitap ne kadar kısa olsa da yazar harika bir eser bırakmış. Okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. 

Benden şimdilik bu kadar en kısa zamanda tekrar görüşmek üzere....





















5 Ekim 2018 Cuma

PİRAYE


PİRAYE/CANAN TAN

   Herkese Merhaba...

Bugün size Canan Tan'ın  kitabı olan Pirayeyi anlatacağım. Bir solukta okumak buna deniyor bence. Çünkü kitabı bir kaç saat içinde bitirmeme rağmen etkisinden çıkmam uzun sürdü. Bazen bir kitabı sadece okumazsın aynı zamanda yaşarsın, acıları sende yaşar, onlarla birlikte ağlar, onlarla mutlu olursun. İşte bu kitabı okurken bu duyguları hissedeceksiniz... 

 Ancak kitap ne kadar güzel olsa da tam bir Canan Tan klasiği. Akıcı ve sade bir Türkçe eşliğinde sonunda daima acıları olan kadınlar. Neden her seferinde erkekleri öldürüğünü çözemedim doğrusu. Canan Tan pek mutlu son sevmiyor galiba...
Zaten hayatta hep mutlu sonla bitmiyor. Ama insan kitapların veya dizilerin en azından mutlu sonla bitmesini istiyor. Hayatımızda kontrol ettiğimiz çok az şeylerden biri olan kitaplarda mutsuz sonla biterse hayatımız daha da karanlık olmaz mı? Bugünün sorusu bu sanırım cevaplarınızı bekliyorum.!

 ÖHÜM!! BAŞLIYORUM...


Kitap adı: Piraye
Yayın evi:Altın kitapları 
Yazar: Canan Tan
Sayfa Sayısı:395
 Baskı yılı: 2011
Türü:Aşk       

Diyarbakır... Dar bir eşikten geçip geldim sana. Huzurundayım. Hoşgörü kapını açık tut. Bil ki direnmem sana değildi. Altın tepside sunulan acı şerbetti beni ürküten. Devrimci ruha sahip Piraye'nin İstanbul'dan kopmak istememesini yadırgama. Anadolu'nun en ücra köşelerine bile koşa koşa gidecek yüreğe sahipti o. Ona ters düşen Diyarbakır değil, Diyarbakır konaklarına gelin olmak. Ağalığa, beyliğe kulaklarını tıkamış, halktan yana, özgürlük âşığı, yüzü insana dönük; ama deneyimsiz, toy, gencecik bir kız... Anlamaya çalış onu. Küçücük bir kum tanesi, bedenine yerleşen. Ya özümseyeceksin ya da irinleşecek derinliklerinde. Sancılı kıvranırlarken atıvereceksin uzaklara. Geldiği yere, belki de bambaşka diyarlara savrulup gidecek. Onun sende kalmasını sağla. Kol kanat ger gurbetten gelmiş konuğuna. Anlı şanlı Diyarbakır, bir Pirayeyi barındıramadı, dedirtme kendine.
                       (TANITIM BÜLTENİ)



Piraye, aydın görüşlü bir ailenin ikinci kızıdır. Birazcık babasının zoruyla diş hekimliği fakültesine başlıyor. Piraye hak, hukuk, adalet konusunda katı etik kuralları ve düşünceleri olan bir kız. Özgürlüklerine aşırı düşkün ilk etapta, ama gariptir ki Haşimi tanıdıktan sonra çok uysal oluyor.

Haşim, Diyarbakırlı köklü bir aileye sahip olup, diş hekimliği fakültesi son sınıf öğrencisidir. Haşim'in gördüğü geleneklerle Piraye'nin ki çok farklıydı. Bu yüzden sürekli çatışma halindeydiler.

 Pirayeyi başta çok özgür ruhlu biri olarak tanıdım ama sonra çok farklı bir Pirayeyi okudum. Yani kişilik bozukluğu olsa bu kadar olur. Aşk diye bir şey göremedim ben kitapta, Haşim’in aşkını hissedebiliyordum ama Piraye'nin Haşim’e karşı aşkını tam olarak okura aktarabildiğini düşünmüyorum.

Kitapta aşktan, çok doğudaki örf adetlere değinmiş oradaki yaşam tarzına ve bunlara alışmaya, ayak uydurmaya çalışan İstanbullu Pirayeyi anlatmış. Açıkçası sonununu beğenmediğimi daha öncede söylemiştim. Çok zor şeyler yaşan bir kadın Piraye. Spoi vermek gerekirse üstüne kuma getirilir ve bunu hak etmiyordu. Zaten hangi kadın kuma getirilmeyi hak eder yada kuma olmayı kendine reva görür ki...(Her şey o çirkef kaynanası yüzünden oluyor bilin ponçikler.) Yinede ihanet hoş değil!! Ama bir taraftansa çocuğu olan biri ve yeni doğacak bir çocuğunda varken insan sadece kendini değil onları da düşünerek kara vermeliydi. Yinede ben bu kitapta en çok Haşim'in acı çekişini ve hatalarının bedelini ağır ödeyişini gördüm. Diyecek pek bir şey bulamıyorum açıkçası sonu Piraye'nin duyduğu pişmanlıkla bitiyor. Umarım bundan sonra sonu mutlu sonla biten bir kitap okuruz. 


Bir sonraki kitap da görüşmek üzere.Kendinize çooook iyi bakın... 








26 Eylül 2018 Çarşamba

GÜL VE AVCI

                          GÜL VE AVCI/ASUDE




Herkese merhaba..
 Blogda yaptığım ilk kitap yorumunun, hem güncel hemde kitaplarıyla herkesin yüreğini fethetmiş birisi olan Asude olmasına karar verdim. Basılmış olan ilk kurgusu olan Gül ve Avcı ise beni derinden etkileyen bir kitabıdır. 
 Şimdi sizi kitapla baş başa bırakıyorum. 

TANITIM

Kitap Adı: Gül Ve Avcı
Yazar: Asude 
Sayfa Sayısı: 465
Baskı Yılı: 2013
Yayın evi: Ephesus Yayınları
Türü : Tarihi Aşk / Polisiye 

Bir başkaldırıdır aşk... Önce isyancısını yıkar!

Bir Erkek...

Varlığı hem tehlikeli ve korkunç, hem de sonsuza değin güçlü ve korunaklı... Onun karşı konulmaz etkisine kapılan bir kadın sıcak bir gülüşüyle ısınabilir, mavi gözleriyle sonsuz bir denize açılabilir, siyah saçlarıyla zifiri bir geceye korkusuzca dalabilirdi. 

Ona yaklaşmak ise ateşe çırılçıplak yürümek demekti.

Bir Kadın...

Hem bir kraliçe kadar sarsılmaz, hem de titremeye hazır bir yaprak gibi ürkek ve utangaç... Bir erkeği masumiyetiyle prangasız tutsak edebilir, incindiğinde ise bütün dünyaya kafa tutabilirdi. Kalbi ve masumiyeti acımasızca ihlal edildiğinde artık onun için ateşe yürümek zamanı gelmişti. 

Kadın ateşten korkmuyordu, çünkü çoktan yanmıştı.

Evelyn Rosa Drummond, en değerli varlığı olan kalbini bu tehlikeli adama sunduğunda onun aşkına erişebileceğine inanmıştı. Oysa tüm varlığını emanet ettiği Harewood Dükü Julian Benedict Wharton tarafından bir fahişe olarak görülmek gibi korkunç bir yanılgının kurbanı olmuştu.

Ve talih, karşısına dayanılmaz bir intikam fırsatı çıkardı. Herkesin çekindiği bu tehditkâr ve gizemli adama yapılan cinayet suçlamasını ispatlayacaktı. Oysa Julian'ın en yakınına kadar sızmayı başardığında, kalbinin müthiş bir sınanmaya tabi tutulacağından habersizdi.

Gönlünü bir kez daha bu cazibeli adama kaptırmayacağına söz vermek ise gölgesine sığındığı bir yalandan öteye gidemeyecekti! 
                                    (Tanıtım bülteni)




 Kitabı ilk elinize aldığınızda sizi önce o muhteşem kapağıyla daha sonrada "Bir başkaldırıdır aşk.Önce isyancısını yıkar." sözleriyle büyülüyor. 
Büyük bir heyecanla başladığım kitap beni yanıltmadı. Sıcak kahvemin enfes kokusuyla birlikte kendimi bir anda 1835 Londra sokaklarında buldum.Kitapta kimi zaman ağladım, kimi zaman güldüm, kimi zaman kendi kendime karakterlerle kavga ettim... 



Evelyn Rosa Drummond... Kitabın baş kahramanı, O Aşkı için her şeyi göze almış cesur kadın. Evelyn Rosa Drummond kesinlikle bir Kraliçe kadar güçlü ve olgun biri fakat yavru bir ceylan gibi de savunmasız. 

Evelyn manevi babası Desmond Simmons'un dedektiflik bürosunda ona yardım ederek günlerini geçirmektedir. Bir gün hiç tanımadığı bir adamı görür görmez etkilenir ve bu adamla bir gece bir handa birlikte olur ancak aşık olduğu bu adam onu bir fahişe olarak görmek gibi korkunç bir yanılgıya düşer. İşte her şey Evelyn için bu intikam ateşiyle başlar.

Julian Wharton ise şüphesiz ki her genç kızın hayalini süsleyen yakışıklı bir Dük. Masmavi gözleri, uzun boyu, geniş omuzları... 
Gerçekçi konuşalım kim Julian Wharton'a aşık olmaz ki?! Ayrıca Julian Wharton, edebiyata ve şiire önem veren biri. Bu özelliği bütün kadınları tabi ki de kendine bir kez daha aşık ediyor.
 Ama her Tarihi-Aşk romanlarında olduğu gibi zorba, kıskanç, eh haliyle odun ama odunluğunu kapatacak kadarda romantik bir adam. Şimdi bu kadar mükemmel bir adama Evelyn aşık olmakta haklı değil mi?!

Gelelim Küçük Albert'a, yaptığı yaramazlıklar içinizdeki çocuğun dışarı çıkmasını sağlayacak onun söylediği kelimelere kahkahalarla güleceksiniz. Kimi zaman bir yetişkin gibi davranırken kimi zaman kendi yaşıtları gibi davranması beni çok etkiledi. Hani büyümüşte küçülmüş derler ya sanırım kitabı okurken bu deyimi çokça kullanacaksınız. 
                                   
                                     KONUSU

Evelyn tanımadığı adama duygularını ilk gördüğü anda kaptırır ve o gece hiç düşünmeden masumluğunu o etkilendiği yakışıklı adama teslim eder. Ancak adam onu bir fahişe sanmasıyla Evelyn kendini aşağılanmış hisseder. Yinede onu aklından çıkaramayan Evelyn amcasına gelen bir soruşturma sayesinde kendini bir anda Albert'ın mürebbiyesi olarak bulur. ilk başlarda Lord Julian' dan intikam almak için gitti evde yine kendini ona aşık olurken bulur. Burdan sonra olaylar dahada karmaşıklaşır ve Evelyn artık Julian' ın eşi onun Rosa' sı olmuştur. Bu iki aşık bir çok zorluklar atlatarak mutlu sona ulaştılar. 

Son satırları okurken insanda sevinç göz yaşları dökülüyor. Mutlu sonları seven bir insan olarak bu kitaba bayıldım. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.😊😊😍
  
BENDEN ŞİMDİLİK BUKADAR BİR SONRAKİ KİTAP DA GÖRÜŞMEK ÜZERE😊😊